İKSV’nin düzenlediği etkinliklere gençlerin doyasıya gidebilmeleri
için verilen ‘’Kültür Sanat Kart’’ sahibi gençler ile Fazıl Say konserinin
hemen öncesinde buluştuk. Daha sonra 15
Haziran tarihinde, 45.İstanbul Müzik Festivali kapsamında, Lütfi Kırdar
Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşen konserin yolunu tuttuk.
Kültür Sanat
Kart, İKSV’nin düzenlediği festivallere, eğitim hayatını sürdüren üniversite
öğrencilerinin gidebilmeleri için, 250 lira yüklenmiş olarak verilen ve çekiliş
sonucunda 1000 öğrenciye ulaştırılan karttır.
Şimdi gelin o gün, Fazıl Say konserini seçen, konser öncesi İKSV ekibi ve
Yekta Kopan ile kültür-sanattan, hayattan konuşmak için buluştuğumuz şanslı
kart sahipleri gençleri daha yakından tanıyalım.
İstanbul’a 2 yıl
önce Van Erciş’ten üniversite eğitimi için gelen Rojda Zörer, İstanbul Üniversitesi’nde Felsefe okuyor. Ailesi aslen
Ardahanlı olan Emre Ağdemir, İstanbul Sultangazi’de ailesiyle
birlikte yaşıyor. İstanbul Tıp Fakültesi’nde öğrenimini sürdüren Emre, çocuk
doktoru olmayı istiyor. Bahçeşehir Üniversitesi’nde Mekatronik Mühendisliği
okuyan İbrahim Bars, İstanbul’da
yaşıyor. Buluşmaya kız arkadaşı Melis
Bakangöz ile gelen İbrahim, kendisinin genç kartlı olduğunu ancak kız
arkadaşına kart çıkmadığını üzülerek belirtiyor. (Oysaki İbrahim’e genç kart
haberini Melis vermiş.) Melis ise Bahçeşehir Üniversitesi Sinema Televizyon
öğrencisi. Ailesi Yalova’da yaşayan Emre
Ekinci, Sabancı Üniversitesi Ekonomi bölümünden bu yıl mezun olmuş.
İstanbul Göztepe’de yaşayan Türkü Yağmur
Türk ise Özyeğin Üniversitesi Mimarlık bölümü öğrencisi.
"Kültür Sanat Kart"a
başvuranlar arasında ben de vardım. Fakat ben kart çıkan şanslılardan değildim.
Heyecanla sonuçlara baktığım gün çıkmadığını görünce çok üzülmüştüm. Çünkü
tüm kültür sanat etkinliklerine gitmek isteyen biri olarak bu kartın sağladığı
avantajdan yararlanmak çok istiyordum. Bu tür etkinliklere bütçe ayırmak hele
ki öğrenciyken oldukça zor. İnşallah öğrencilere sağlanan avantajlar gün
geçtikçe çoğalır ve kültür sanat etkinliklerine doyasıya gidebiliriz.
Çünkü oralara gidince olay sadece sevdiğin müziği dinlemek, sevdiğin filmi,
gösteriyi izlemek değil. Olay; insan ilişkilerini geliştirmek, yeni insanlar
tanımak, sohbet edebilmek ve akabinde çok farklı yolculuklara çıkabilmek. Dileğim, kültür sanat etkinliklerine daha fazla gidebileceğimiz, birbirimizi dinleyebileceğimiz, anlayabileceğimiz birbirimizle bir şeyler paylaşabileceğimiz günlerimiz olsun.
Ben o
gün her ne kadar kartım olmadığı için şansız gözüksem de aslında Yekta Kopan’ı tanıma
şansını elde ettiğim ve tanımamdan ötürü o gün orada bulunduğum, gazetecilik
hayalimi gerçekleştirmek için özel bir adım attığım ve üstüne üstlük Fazıl Say’ı
dinleyecek olmanın haklı gurunu yaşayacağım için en şanslılardan biriydim. Bana
unutamayacağım bu müthiş röportaj gününü ve konser gecesini yaşatan Yekta Kopan’a
sonsuz teşekkürler.
Gençlere bu karta niye başvurduklarını soruyoruz ve genel olarak bedava olmasının harika bir şey olduğunu çünkü kültür sanat etkinliklerinin çok pahalı olduğunu belirtiyorlar. Gençlerden en konuşkan ve en heyecanlı olarak görünen Rojda giriyor araya ve kartı aldıktan bir gün sonra düşürdüğünü anlatıyor. "Evde 5 kişiyle karta başvurduk. Hepsi diyor ki sana çıkacak, bana çıkmayacak falan. En umutsuz en dipte olan bendim. Sonra açıklandı ve bir baktım ki çıkmamış bana. Yedeklerdeydim. Diğer hiçbir arkadaşıma da çıkmadı. Sonra birinci yedek açıklandı. Oraya baktım orada da çıkmadı. Dedim artık bakmayacağım yedeklere. Sonra telefonla aradılar. Apar topar gittim kartı aldım. Aldıktan bir gün sonra kartı, taksimde düşürmüşüm. Beni İKSV’den aradılar kartınızı düşürmüşsünüz diye. Biri bulmuş ve kartı İKSV’ye vermiş."
Genç arkadaşlar İKSV’nin düzenlediği etkinliklerde en çok biletlerin çabuk tükenmesinden, film festivalinde de talep gören filmlerin daha pahalı ve geç saatlere koyulmasından şikayetçi. Bizimle birlikte o gün orada bulunan İKSV ekibi notlarını alıyor ve ekipten çabuk tükenme ve filmlerin geç saatlere koyulmasıyla ilgili bir açıklama geliyor.
Gençlere bu karta niye başvurduklarını soruyoruz ve genel olarak bedava olmasının harika bir şey olduğunu çünkü kültür sanat etkinliklerinin çok pahalı olduğunu belirtiyorlar. Gençlerden en konuşkan ve en heyecanlı olarak görünen Rojda giriyor araya ve kartı aldıktan bir gün sonra düşürdüğünü anlatıyor. "Evde 5 kişiyle karta başvurduk. Hepsi diyor ki sana çıkacak, bana çıkmayacak falan. En umutsuz en dipte olan bendim. Sonra açıklandı ve bir baktım ki çıkmamış bana. Yedeklerdeydim. Diğer hiçbir arkadaşıma da çıkmadı. Sonra birinci yedek açıklandı. Oraya baktım orada da çıkmadı. Dedim artık bakmayacağım yedeklere. Sonra telefonla aradılar. Apar topar gittim kartı aldım. Aldıktan bir gün sonra kartı, taksimde düşürmüşüm. Beni İKSV’den aradılar kartınızı düşürmüşsünüz diye. Biri bulmuş ve kartı İKSV’ye vermiş."
Genç arkadaşlar İKSV’nin düzenlediği etkinliklerde en çok biletlerin çabuk tükenmesinden, film festivalinde de talep gören filmlerin daha pahalı ve geç saatlere koyulmasından şikayetçi. Bizimle birlikte o gün orada bulunan İKSV ekibi notlarını alıyor ve ekipten çabuk tükenme ve filmlerin geç saatlere koyulmasıyla ilgili bir açıklama geliyor.
“Klasik müziğin normalde
hitap ettiği kesim dar ise Fazıl Say’ın hitap ettiği kesim daha geniş”
Fazıl
Say size neyi çağrıştırıyor?
Rojda: Bizde hep bir yabancıya ilgi yabancıya
özeniş var. Bulunduğumuz coğrafyada da Fazıl Say gibi bir ismin eserlerin
varoluşu cidden gurur verici bir şey. Öte yandan Fazıl Say bana hep babamı
hatırlatıyor. Babam çok seviyor. Bir de benim depresyon dönemlerimi
çağrıştırıyor. Ailemle yaşadığım sıkıntılarda hep onun müziğine sığınıyordum.
Konser salonunda beni ağlıyor olarak görebilirsiniz.
Emre Ağdemir: Vatanseverlik ve deha geliyor.
Türkü: Kendisini merak ediyorum. Müziği çok
severim. Benim için çok kutsal. Mesela kendime baktığımda o disipline sahip
olamazdım. Kendisini gördüğüm kadarıyla çok başarılı bir müzisyen. Bu bana çok çılgınca
geliyor. Öyle bir insanı izlemem gerektiğini düşündüm.
Emre Ekinci: Müzik devrimcisi... Klasik müziğin
normalde hitap ettiği kesim dar ise Fazıl Say’ın hitap ettiği kesim daha geniş.
Yabancılarla çalışırken eklediği Türk motifleri beni çok etkiledi. Klasik müzik
dinlerken hiç bu kadar zevk aldığımı hatırlamıyorum.
Ve konser saati
gelip çatıyor. Konser öncesi Fazıl Say ile küçük bir görüşme yapabilmek için,
topluca konserin yapılacağı Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’na yürüyoruz.
Bizi orada, Müzik Festivali Direktörü Yeşim Gürer Oymak ve Direktör Yardımcısı
Efruz Çakırkaya karşılıyor. Hemen kulise yöneliyoruz. Fazıl Say bizi çok sıcak
ve mütevazı bir şekilde karşılıyor. Repertuvarı hakkında bize bilgi veren Say,
Debussy, Erkin, Chopin ve Saygun eserlerinin kendisi için anlamından giriyor,
bir piyanist için bu eserlerin zorluğuyla devam ediyor. Daha sonra Yekta Kopan
bize, Fazıl Say’a bir sorunuz var mı diye soruyor. Ben çok merak ettiğim,
çocuklar için yaptığı kayıtların devamı gelecek mi diye soruyorum ve Fazıl Say
müjdeyi veriyor: “İlk çalışma Türk
bestecilerini çocuklarla buluşturan bir çalışmaydı. Yakında, klasik besteciler
için de benzer bir çalışma gelebilir.”
Konser salonuna geçiyoruz.
Piyanoyla adeta dans eden, tüm bedeniyle bütünleşen Fazıl Say bizi büyüleyip
çok farklı dünyalara yolculuğa çıkmamızı sağlıyor. Her çaldığının, hatta her
bastığı notanın ben de bir hikâyesi oluşuyor. Parça bittikten sonra imzasını
atar gibi elleriyle yaptığı hareketler beni çok etkiliyor. Parça
durgunlaştıktan sonra adeta bizi kendimize gelelim diye bir silkeliyor ve hemen
bambaşka yolculuğa çıkmamızı sağlıyor. Benim görüşlerim bunlar konser çıkışı da
genç kartlılara düşüncelerini soruyoruz.
Rojda: Sadece
piyano çalmıyordu. Notalarla ahenkle dans ediyordu. Bedenini, ruhunu müziğe
teslim etmişti. Bir yerden sonra müzik artık onu yönetmeye başlıyordu ama bunu
başaran yine kendisiydi. Bu evrene ait biri değil o. Tüylerim diken diken
oluyor. Anılarım depreşiyor. Tam böyle dolu dolu oluyorum ve sonra bir şey
yapıyor tüm büyüyü alıyor başka bir şey inşa ediyor. Sürekli bir şey aşıladı ve
ben bu gece ben değilim.
Türkü:
Yaklaşık iki saat sürmesine rağmen hiç zaman geçmemiş gibiydi. İnsan dinleyince
piyanonun tınısıyla adeta bütün oluyor. Harikulade bir deneyimdi. Fazıl Say’ı
ilk kez dinliyorum ancak son olacağını asla söyleyemem.
Emre Ekinci: Ben soluksuz izledim. Zaman nasıl
geçti anlamadım. Horon ve Chopin kısımlarına bayıldım. Özellikle son çaldığı
parça harikaydı. Konser sırasında konuşmak istemediğini söylemişti ama konuşmuş
kadar oldu.
Emre Ağdemir: Mükemmelin
ötesinde bir konserdi dersem benim için abartı olmaz. Fazıl Say’ı canlı olarak
piyano çalarken izlemek tarifsiz bir mutluluk. Çaldığı eserlerde harikaydı.
İkinci yarıda, kendisinin de bizle konuşmasında vurguladığı Saygun’un horonu
programın en güzel dakikalarıydı. Ayrıca alkış sonrası geri dönüp kara toprak
eserini çalması hoş ve tüm seyircileri mutlu eden bir jestti.
İbrahim: Benim bu ilk canlı klasik müzik
deneyimimdi ve buna bayağı yukarıdan başladım sanırsam. Büyük bir yetenek,
konsantrasyon, kendini adama ve müziği derinlemesine yaşayabilme tutkusunu
gerektiren bir performanstı. Bu müziğin sıkı takipçisi değilsem bile ilgimi ve
merakımı arttırdığı kesin. Gelecek senenin programını merakla bekliyorum.
Yekta Kopan'ın bu özel gün ve konser gecesiyle ilgili yayınlanan yazısı için- http://www.hurriyet.com.tr/ben-bu-gece-ben-degilim-40498446 -adresini ziyaret edebilirsiniz.
Yekta Kopan'ın bu özel gün ve konser gecesiyle ilgili yayınlanan yazısı için- http://www.hurriyet.com.tr/ben-bu-gece-ben-degilim-40498446 -adresini ziyaret edebilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder